BLANTERSWIFT101

Bu yazımız Sevgili Çiğdem Keskin den ..

5 Mart 2012 Pazartesi

Bir senedir her sabah evimden çıkarken beni mırıldanarak, miyavlayarak uğurlayan ve ne dediğini hiç bir zaman tam olarak bilemeyeceğim bir ev arkadaşım var.
Kapıyı açtığım anda,
otomata bağlanmış gibi bir ses çıkıyor: “miavvvvvv”...
Beni gülümsetiyor bu ses
ama sanırım onun için bu günün en hüzünlü “miavvv”’ı.
Apartman kapısına geldiğimde, her gün Serecebey’i kendine mesken edinmiş, pis bir kedicikle karşılaşıyorum. Benzer bir sesle, uzaktan bakarak, “günaydın” diyor resmen bana.
Alın size iki farklı yaşam ;
Sevgili kedim, para derdi olmadan malikanesinde zengin ve lüks bir hayat sürerken, kapımdaki kedicik bütün gün bir lokma ekmek için kavga edip duruyor.
Bizim prenses evde taranmış tüyleriyle, bakımlı, ışıl ışıl, karnı tok bir şekilde otururken, diğeri bir çöplükten diğerine atlıyor. Üzerine yapışan çöp pislikleriyle aylak aylak bütün gün geziyor.
Hele kışın, biri acaba kaloriferin yanında mı yoksa halının üzerinde mi uyusam diye düşünürken, diğeri ıslanmamak için kafasını sokacak delik arıyor.
Bizimkini okşamaya başladığınız anda mutluluk sesleri çıkarır; diğerine bir kere dokunmak istedim, sevilmenin ve güvenmenin ne demek olduğunu bilmediği için tedirgin ama meraklı gözlerle uzaklaştı benden...
Ama bizimkinin de kıskanacağı, farkında olmadığı çok şey var...
Kapıdaki kedicik, hopluyor, zıplıyor, tırmanıyor, nereye isterse gidiyor. Arkadaşları var, oynuyor, kavga ediyor... Aşık oluyor, sevişiyor, çocukları oluyor. Bir sürü macera yaşıyor.... Bizimki ne yapıyor, gözleri fal taşı gibi açık bir şekilde saatlerce olanları pencereden izliyor.
Seçim şansınız olsa nasıl yaşardınız? Özgür olarak kendi çöplüğünüzde mi? Yoksa rahat rahat “kedi gibi” uyuyarak mı?
Ben bilemedim...Sizlere sormak istedim..

Bu Blogda Ara